|
4
/ 8 |
|
17. yüzyıl çini sanatının desen açısından henüz
yaratıcı gücünü sürdürdüğü Harem kısmında, Valide Sultan ve şehzadeler
Dairesi'ndeki çini kaplamalar, vazolardan taşan çeşitli çiçekler
ve bahar ağaçları ile mekana bir cennet bahçesi görünümü kazandırır.
17. yüzyılın bu alandaki bir katkısı da Mekke ve Medine tasvirlerinin
Türk çini sanatında yer almasıdır. Böyle bir pano, Valide Sultan
ıbadet Odası'nda da bulunmaktadır. Bu tür panoların kitabeli olmaları,
bunlara belge niteliği de kazandırmaktadır.
Bu dönemde ıznik'in gittikçe azalan etkinliğinin yerini, Kütahya
almaya başlamıştır. Üsküdar Çinili Cami (1640) mihrabı, minberin
külahı ve nişli duvarları ile Kütahya çinilerinin ıznik ürünlerini
anımsatan başarısını gözler önüne serer. İstanbul Yeni Cami ve Külliyesi'nin
(1663) çinileri ise, 17. yüzyılın ikinci yarısındaki teknik gerilemeye
rağmen, çok çeşitli desenlerin hâlâ kullanıldığını göstermektedir.
Yapının hemen her bölgesinde yeşil, firuze ve lacivert renklerin
egemen olduğu çinilere rastlanır.
18. yüzyıl başlarında ıznik çiniciliği bir daha
canlanamayarak son bulur. Sultan IŞI. Ahmed ve Sadrazam Damat ıbrahim
Paşa, Türk çini sanatını yeniden canlandırmak için girişimlerde
bulunurlar. İstanbul Tekfur Sarayı'nda, ıznik'ten getirilen ustabaşı
ve fırın malzemeleriyle yeni bir imalathane kurulur. Başlangıçta
ıznik çinilerinin benzerleri yapılır. Ama, bu deneme de çok kısa
sürer ve 25 yıl sonra Tekfur çiniciliği son bulur. Tekfur Sarayı
çinileri adı altında toplanan bu ürünlerin en ilginç örnekleri,
Hekimoğlu Ali Paşa Camii'nde (1734) ve Sultan II. Ahmet Çeşmesi'nin
(1732) saçağı altında bulunmaktadır. Desen açısından ıznik çinilerine
benzemekle birlikte, Tekfur Sarayı çinilerinin yapım tekniği başarılı
değildir. Sırlar mavi bir ton almış, çatlaklar belirmiş, renklerde
de solma ve akmalar başlamıştır. Sıraltı tekniğindeki bu çinilere
o zamana kadar çini sanatında görülmeyen sarı ve turuncu da katılmıştır.
Kısa ömürlü bu çabanın yanında, Kütahya 18.
yüzyıl boyunca tek çini merkezi olarak etkinliğini sürdürmüştür.
Ama, saray sanatının görkeminden uzak, daha çok halk sanatının şematik
üslubuna göre oluşturulmuş çiçek buketleri ve rozetler ortaya çıkmıştır.
Üsküdar Yeni Valide Camii (1708), Kütahya Hisar Bey Camii'nin 1750
yılındaki tamiri sırasında konulan çinileri, Antalya Müsellim Camii
(1796) ve Topkapı Sarayı'nın çeşitli yerlerinde bulunan çiniler,
bu dönemin özelliklerini yansıtırlar.
Uçuşan melek figürleriyle süslü askı topları da ilginç örneklerdir.
Bunlar, o dönemde bir süs olarak belki de uğur için tavana asılıyorlardı.
Yine bu dönemde sevimli insan figürlerinin ince bir espri ile tasvir
edildiği örnekler de vardır.
kullanılmıştır. Sırlar ise kalın ve pürtüklüdür. Geç örneklerde
tek renkli sır üstüne boyama yapıldığı da görülür. Figürlü tabakların,
kase, küp, vazo gibi kapların yanı sıra Barok bir zevkle ve kaba
bir fanteziyle oluşturulmuş sürahi ve ibriklere, heykelsi formlara
hatta seramik mangallara da çokça rastlanır. Bugünkü zevkimizi okşayan,
kolleksiyoncuları çeken, daha çok halk resminin değişik konulu örneklerinin
bulunduğu Çanakkale tabaklarıdır. Bu tabaklarda yelkenli, cami,
köık motiflerinin yanı sıra hayvan ve insan figürleri de yer almaktadır.
Çanakkale seramikleri, teknik yönden üstün olmamakla birlikte, karakteristik
form ve desenleriyle bölgesel bir sanat zevkini yansıtmak bakımından
değer taşırlar.
|
4
/ 8 |
|
|