|
|
|
|
2
/ 8 |
|
16. yüzyılın ikinci yarısından sonra tüm teknikler
terk edilir. Yalnızca "sıraltı" diye adlandırılan teknik
kullanılmaya başlanır. Bu teknikte çini levhalara önce bir astar
çekilir, sonra istenen örnek dış çizgileri ile çizilir ve içleri
arzulanan renklere boyanır. Hazırlanan çini levha, sır içine daldırılıp
kurutulduktan sonra fırına verilir. Fırında ince bir cam tabakası
halini alan saydam sırın altında tüm renkler parlak bir biçimde
ortaya çıkar. Bu dönemde ayrıca renklere ancak yarım yüzyıl kadar
sürecek olan orijinal bir mercan kırmızısı da katılır. Çok kaliteli
bir teknik ve zarif bir desen anlayışı ile yapılanbu çinilerde,
artık natüralist bir anlayışla çizilmiş lale, sümbül, karanfil,
gül ve gül goncası, süsen ve nergis gibi çeşitli çiçekler, üzüm
salkımları, bahar açmış ağaçlar, servi hatta elma ağaçları, üstün
bir yaratıcı güçle kompozisyonları zenginleştirir. Ayrıca, hançer
biçiminde kıvrılmış sivri dişli yapraklar ve bunların arasında çeşitli
duruşlarda kuş figürleri, kimi zaman dabazı efsane hayvanları yer
alır. Bu zenginleşmede hiç kuşku yok ki, Osmanlı sarayına bağlı
nakkaşların yaratıcı gücü etken olmuştur. Özellikle şahkulu ve Karamemi
gibi nakkaşbaşıların idaresinde çalüşan nakkaşlar, çini ustaları
için çeşitli desenler yaratmışlardır. Bu gür kaynağın oluşturduğu
Osmanlı saray üslubu, bu dönemde çeşitli sanat yapıtlarıyla birlikte
çini sanatında da bir üslup bütünlüğü sağlamıştır.
İstanbul Süleymaniye Camii'nin (1550-57) mihrap duvarı, kırmızı
rengin ilk kez kullanıldığı, bahar açmış dallar ve diplerinden fışkıran
lale, karanfil gibi natüralist çiçeklerin yer aldığı çiniler ile
yeni üslubu açıkça ortaya koyar. Mihrabın iki yanındaki yazılı madalyonlar
ise, dönemin büyük hattatı Karahisari ve öğrencisi Hasan Çelebi'nin
ürünleridir.
Rüstem Paşa Camii (1561), 16. yüzyılın ikinci
yarısında çini sanatına kaynak olacak bütün desenlerin sergilendiği,
mihrapların, duvarların, payelerin tümüyle çinilerle kaplandığı
gösterişli bir yapıdır.
İstanbul Kadırga'da Sokullu Mehmet Paşa Camii (1571), çini süslemelerin
kubbenin pandantifli geçiş kısmında, pencere alınlıklarında, mermer
mihrabın çevresinde duvarda ve minberin külahında yer alması ile
mimariyi ezmeyen başarılı bir düzenlemeye sahiptir. Bunun yanında,
İstanbul Piyale Paşa Camii'nin (1573) çinili mihrabının süslemeleri,
dönemin kumaş desenleri ile olan benzerliği sergiler.
Edirne Selimiye Camii'nin (1569-75) çinileri, 1572 tarihli fermanlardan
anlaşıldığı gibi, ıznik'e özel olarak sipariş edilmiştir. Bu yapı,
çini süslemenin mimari ile bağdaşan, mimari üstünlüğü ezmeyen bilinçli
yerleştirilişini en başarılı bir biçimde ortaya koyar. Mihrap duvarı,
minber köıkü duvarı, galerileri taşıyan kemerlerin köşelikleri,
pencere alınlıkları ve özellikle de hünkar mahfili, dönemin en kaliteli
çinileri ile kaplıdır. Hünkar mahfilinde ki çiniler, 16. yüzyılın
ikinci yarısında varılan üstünlüğü, bahar açmış ağaçlar ve elma
ağaçları ile taçlandırır.
|
2
/ 8 |
|
|
|