|
2
/ 5 |
|
Edirne
Üç şerefeli Cami'nin (1437-47) avlusunda yer alan iki çini alınlıktaki
levhalarda şeffaf sır altına uygulanmış mavi-beyaza firuze ve eflatunun
da katıldığı görülmektedir. Küçük çiçekler, lehezonlar yapan kıvrık
dallar ve yazılı kitabeler, bu yapıdaki süslemenin ana desenleridir.
15. yüzyılın renkli sırla boyama tekniği, 16.
yüzyılda, özellikle de İstanbul'da sürer. Yavuz Sultan Selim Camii
ve Türbesi'nin (1522) çinilerinde, renkli sırla boyama tekniğinde
sırsız bırakılan bol alanların fırınlandıktan sonra kırmızı boya
ile boyanarak renklendirildiği anlaşılmaktadır. şehzade Mehmed Türbesi'nin
(1548) içini kaplayan çini süslemelerde ise sütunlar, başlık ve
kaidesini içeren mimari formlar görülür. Burada sütunların taşıdığı
bir revak fikri tasvir edilmiştir. Bu örnekler renkli sır tekniğinin
mimari ile bağdaşan en yaygın kullanımını gözler önüne sermektedir.
16.
yüzyılın ikinci yarısından sonra tüm teknikler terk edilir. Yalnızca
"sıraltı" diye adlandırılan teknik kullanılmaya başlanır.
Bu teknikte çini levhalara önce bir astar çekilir, sonra istenen
örnek dış çizgileri ile çizilir ve içleri arzulanan renklere boyanır.
Hazırlanan çini levha, sır içine daldırılıp kurutulduktan sonra
fırına verilir. Fırında ince bir cam tabakası halini alan saydam
sırın altında tüm renkler parlak bir biçimde ortaya çıkar. Bu dönemde
ayrıca renklere ancak yarım yüzyıl kadar sürecek olan orijinal bir
mercan kırmızısı da katılır. Çok kaliteli bir teknik ve zarif bir
desen anlayışı ile yapılanbu çinilerde, artık natüralist bir anlayışla
çizilmiş lale, sümbül, karanfil, gül ve gül goncası, süsen ve nergis
gibi çeşitli çiçekler, üzüm salkımları, bahar açmış ağaçlar, servi
hatta elma ağaçları, üstün bir yaratıcı güçle kompozisyonları zenginleştirir.
Ayrıca, hançer biçiminde kıvrılmış sivri dişli yapraklar ve bunların
arasında çeşitli duruşlarda kuş figürleri, kimi zaman da bazı efsane
hayvanları yer alır. Bu zenginleşmede hiç kuşku yok ki, Osmanlı
sarayına bağlı nakkaşların yaratıcı gücü etken olmuştur.
Özellikle şahkulu ve Karamemi gibi nakkaşbaşıların
idaresinde çalüşan nakkaşlar, çini ustaları için çeşitli desenler
yaratmışlardır. Bu gür kaynağın oluşturduğu Osmanlı saray üslubu,
bu dönemde çeşitli sanat yapıtlarıyla birlikte çini sanatında da
bir üslup bütünlüğü sağlamıştır.
İstanbul Süleymaniye Camii'nin (1550-57) mihrap duvarı, kırmızı
rengin ilk kez kullanıldığı, bahar açmış dallar ve diplerinden fışkıran
lale, karanfil gibi natüralist çiçeklerin yer aldığı çiniler ile
yeni üslubu açıkça ortaya koyar. Mihrabın iki yanındaki yazılı madalyonlar
ise, dönemin büyük hattatı Karahisari ve öğrencisi Hasan Çelebi'nin
ürünleridir.
|
2
/ 5 |
|
|