1 / 3

Mevlana

“Ömrümün özeti şu üç sözden ibarettir: Hamdım, piştim, yandım.”

Asıl ismi Muhammed Celaleddin olan Mevlâna, 1207’de bugünkü Afganistan'da bulunan Belh'te doğar. Babası, Sultânü'l-Ulema- Alimlerin Sultanı Muhammed Bahaeddîn Veled, annesi ise Mümine Hatun’dur. Belh’ten yola çıkarak babasıyla birlikte seyahatleri sırasında gittiği yerlerin öğretilerine de hakim olmaya başlar. Mevlâna’nın yetişmesinde İslam ahlakının ve tasavvuf değerlerinin önemi büyüktür. Nişabur, Mekke, Medine, Halep ve Şam’ın ardından Karaman’da yaklaşık yedi yıl kalır ve burada Gevher Banu ile evlenir. Mevlâna’nın Gevher Banu’dan Bahâeddin ve Alâeddin adlarında iki oğlu dünyaya gelir. Konya’ya yerleştiği dönemde eşi Gevher Banu’nun vefatından sonra Kerra Hatun ile evlenen Mevlâna’nın Melike Hatun ve Emir Âlim isimli iki çocuğu daha olur.

Mevlâna, yıllarca edindiği bilgileri medreselerde öğrencilerine aktarır. Hayatında önemli bir yeri olan alim Şems-i Tebrîzî ile karşılaşmasından sonraki yaşamı ve fikirleri tüm dünyaya yayılarak derin izler bırakır. Şems-i Tebrîzî, manevi arayışında Mevlâna ile buluşmasından sonra Mevlana’nın gönül dünyasında büyük değişikliklerin gerçekleşmesine ve yeni ufukların açılmasına etki eder. Birlikte sohbet edip Semâ ederler. Kendisinin varlığından rahatsız olanlar yüzünden Şems-i Tebrizi’nin gidişi, Mevlana’yı derin bir üzüntüye sevkeder. Daha sonra Şems-i Tebrîzî, Konya’ya tekrar gelir. Konya’ya ikinci gelişinin ardından yine dostluklarını çekemeyenler tarafından kıskançlık başladığı söylenir. Şems-i Tebrîzî’nin bu dönemde Mevlana ile yakınlığını hazmedemeyenler tarafından mı öldürüldüğü, tekrar Konya’dan giderek izini mi kaybettirdiği kesin olarak bilinmemektedir.

Mevlâna, Şems-i Tebrîzî’nin kaybolmasından sonra uzun yıllar inzivaya çekilir. Ardından Selâhaddin Zerkubi ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrîzî’nin yerini doldurmaya çalışırlar. 1273 yılında ise Mevlana, vefatıyla Allah’a kavuşur. Ayrılığın sona erdiği bu geceye Mevlevîler tarafından “Şeb-i Arûs” (Düğün Gecesi) denmektedir. Kulun hakikate yönelmesiyle nefsini terk ederek Hak’ta yok olup; kamil insan olarak yeniden kulluğa dönüşünün temsili olan Sema, Mevlâna’dan sonra onu örnek alanlar tarafından da devam ettirilir.

“Herkes kendi zannınca benim dostum oldu. Fakat içimdeki sırları kimse aramadı.”

Mevlana’nın dili herkese hitap eden evrensel bir dildir. Selçuklu döneminde kurulan Mevlevilik, Osmanlı İmparatorluğu döneminde de yayılır. Antik Yunan felsefesinde beden ve ruh zıtlıklarına dair felsefeler üretilirken Mevlana’da zıtlık kavramı aşkta aranır ve birbirinin tersi olan şeyler zıtlık olarak görülmez. Birbirinin zıddı olarak sayılanların hiçbiri, mutlak olarak hayırlı olmadığı gibi aynı zamanda mutlak olarak kötü de değildir. Mevlana’nın doğumunun 800’üncü yıldönümü nedeniyle UNESCO, 2007 yılını “Mevlana Yılı” olarak ilan etmiştir. Bu vesileyle 2007 yılında dünyada pek çok etkinlik organize edilerek Mevlana anılmıştır.

Mevlânâ’nın, beş eseri vardır. Farsça olan bu eserlerden birincisi beyit adedi 40 bin’i aşan ve “Büyük Divan” anlamına gelen Divan-ı Kebir’dir. Bu eser, Mevlana’nın gönlünden söylediği ilahi aşk şiirlerine, gazellerine yer verir..

  1 / 3